15 Temmuz 2014 Salı

Nerede değilsem orada iyi olacakmışım gibi geliyor

En son bana bakan bir çift nemli gözü hatırlıyorum.Bu sahne o kadar puslu ve karanlık ki o gözlerin kime ait olduğu konusunda hiçbir fikrim yok.Bir yerlerde yağmur yağıyor, toprağın kokusunu içime çekiyorum ve yanaklarımdan damlaların süzülüşünü hissediyorum.Köşeden kuyruğunu sıkıştırmış bir sokak köpeğinin geldiğini görüyorum ve o hareketini yapmadan başımla selam veriyorum.Sadri Alışık’ın bir karakteri canlandırdığı bir filmde söylediği ‘Sokak köpeklerine selam vermek adam olmaya çeyrek var’ sözü çınlıyor kulaklarımda.Sağımdan solumdan bir çok insan gelip geçiyor.Bu insanların yüzünde bir çok insan görüyorum.Bana hiç mi hiç güven vermiyorlar, huzursuzluğum gittikçe artıyor.Sanki suratlarında değiştin sen bakışları var.O anda Kafka’nın Dönüşüm adlı romanını daha iyi idrak ediyorum.İnsanların arasından çıkmaya çalışırken devamlı birilerine çarparak yavaşlıyorum.Kah düşüyorum kah kalkıyorum, nefes almam ise gittikçe zorlaşıyor.Son bir ümit haykırıyorum lakin sesim çıkmıyor.

Kalabalığın arasından nasıl sıyrıldım bilmiyorum.Şu an sakin bir sokaktayım.Yine toprak kokusunu alıyorum ve aç olduğumu hissediyorum.Kaç gündür aç olduğuma dair hiçbir fikrim yok.Midemden gelen seslere de o anda kulak veriyorum.Yarım kalmış bir sandviç buluyorum bir yerlerden.İştahla bir ısırık alıyorum, ağzımda çeviriyorum fakat midem kabul etmiyor.Günlerin vermiş olduğu açlıktan geri çıkartıyorum.Knut Hamsun’un Açlık adlı eserinin baş karakteri oluyorum ve ağlamaya başlıyorum.Şu anda dünyanın her yerindeki aç çocuklar geliyor gözlerimin önüne.Benim de kemiklerim çıkmış mı diye kaburgalarımı yokluyorum.

Siyah bulutların kol gezdiği gökyüzünün altında koşarken buluyorum kendimi.Top, tüfek, silah sesleri her yeri sarmış vaziyette.Koşmaktan dalağım şişiyor, yüreğim ağzımdan çıkacak gibi oluyor.Kısa pantalonlu, yalın ayak bir çocuk beliriyor karşımda.Yavaşça açtığı elinde bir metal parçası görüyorum.”Çocukları küçük kurşunla öldürürler değil mi anne?” sorusuyla sıçrıyorum ve yatağımda uyanıyorum.Hepsinin rüya olduğunu anlamam iki-üç saniyemi alıyor.

Yine uykumun bölündüğü gecelerden biriyle karşı karşıyayım.Yataktan kalkıyorum, tv’yi açıyorum ve Gazze’de yaşanan zulmü görüyorum.Ondan sonraki haber ise İstanbul’dan.Kendisinden ayrılmak istemeyen eşini yolun ortasında öldüren bir caninin haberi.Türkiye’de kadın olmanın ne kadar zor olduğunu bir kere daha düşünüyorum.İşleneceğini herkesin bildiği bir cinayetin öyküsü olan ‘Kırmızı Pazartesi’ yi bu ülke her gün yaşıyor.Gabriel Garcia Marquez’i de böylece anmış oluyorum.Daralıyorum, ruhum sıkışıyor, tv’yi kapatıp bir müzik açıyorum.Ruhum dans ederken, bir kalem ve bir kağıt alıyorum.Başlıyorum yazmaya…

Nerede değilsem orada iyi olacakmışım gibi geliyor…